Merhaba Sevgili Güzellik Nehri Takipçileri,
Gezdim, gördüm, geldim diyorum ve gitmeden önce merak ettiklerimi merak edenlerle, bazı notları paylaşmak istiyorum. İlk defa Avrupa'ya gittim sevgili takipçiler. Daha önce Amerika deneyimim olmuştu ve 6 ay kadar ABD'nin büyük bir bölümünü (bana göre ilgi çekici bölümünü) gezmiştim ancak eski kıtanın tarihi zengin kısımları söz konusu olunca yeni kıta deneyimlerini tamamen bir kenara bırakma gereği doğdu haliyle. Ben de başladım bloglarda gezinmeye, kimisi çok faydalı olsa da kimisinde edindiğim bilgiler beni pek çok konuda yanılttı. Bunun sebebinin geç yazılan yorumlar ve unutulan detaylar olduğuna kanaat getirdim ve çok geçmeden deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle ETS Tur'dan aldığım Orta Avrupa Turunu çok kaliteli bulduğuma değinerek başlamak istiyorum. İlk defa tura katılan ve turlara karşı önyargılı olan bir kişi iken Atlas Jet'in otobüse yakın uçak olmaya uzak uçakları ve kötü otellere rağmen ETS Tur ile güzel bir 8 gün geçirdim.
Prag'da gece:)
Gitmeden önce kendime sorduğum, cevabını orada burada aradığım soruları bir kere de burada sorup cevaplamak istiyorum. Öncelikle tur mu uygun fiyatlı, yoksa kendi kendime otel-uçak vs ayarlamalı mıyım?
Sanırım pek çoğunuzun aklını kurcalayan bir soru bu. Cevap basit: Turlar gerçekten uygun maliyetli, örneğin bu tur kişi başı 450 Euro'ya satın alınabilmekte. 8 gün otel, uçak, aktarma, rehberlik vs ücretlerini içermekte. Ancak 2. soru gittiğim ülkede ekstra turlar için ödeyeceğim para ile arayı kapatıyorlar mı? çıkıp geliyor ilk sorunun ardı sıra...Cevap yine basit: Siz istemesseniz hiç bir tura katılmazsınız ve çok düşük ücretler ödeyerek gezer, yer, içersiniz. Bana gelince; ben kimi ekstra turları aldım ve pek çok yerde yazanın aksine ve başta hiç bir ekstra tura katılmayacağımı düşünerek gitmeme rağmen turları son derece yararlı ve keyifli buldum. Bundaki en önemli faktör tur rehberimizdi elbette. Kendisi bilgisi, keyifli anlatımı ve insanı animasyonda gibi hissettirmeyen doğal ve abartısız tavırlarıyla turlar ve geziyi keyifli hale getirdi. ETS Tur'un rehberlerinin iyi olduğunu duymuştum ve ben de Cengiz Bey ile yaptığımız tur sonrasında bunu yinelemek isterim.
Prag'da ulaşım: Son derece basit, otelimiz şehir dışında eski askeri lojmandan bozma sinir bozucu büyüklükte bir oteldi (Top Otel) ve önünden bindiğimiz 15 nolu otobüsle once metro duragına sonrasında Kırmızı hatta binerek sehir merkezine 20 dakikada ulaşabiliyorduk. Ulaşım 00.00'da son buluyor, saatleri iyi ayarlayın:) Ulaşım ile ilgili ikinci konu ise ücretler: EVET BİLET KONTROLÜ YAPILMIYOR. Bunun dışında hiç kimse bilet okutmuyor, ne yerli halk ne de turistler. Hal böyle olunca 1-2 defa bilet aldık sonra niye bir biz alıyoruz bir de okutmaya çalışıyoruz diye kendimize sorduk. Ancak kontrol olduğunda ciddi cezalar kesiliyormuş. Ekstra turlara geçecek olursak:
1. Karlovy Vary Turu: Prag gezisi süresinde pek çok tur şirketi bu turu gerçekleştirmekte. Kaplıca bölgesi, şirin, kaliteli bir kasaba ve evet Prag'dan çok daha ucuza porselen, kristal vs alabilirsiniz. Giderseniz mutlaka buradan beğendiklerinizi alın, dönme şansınız olmayacak çünkü Prag'a 1,5 saat kadar uzak. Ben turu 60 Euro civarı bir para vererek rehberimizin oluşturduğu grupla yaptım. Yol boyu anlatılanları dinlemek, bölgeyle ilgili bilgi edinmek, en basiti etrafa boş boş bakınıp iki resim çekip dönememek açısından verimli oldu. Kendiniz gitmek isterseniz kolayca ulaşıldığı söyleniyor. 2 vesait değiştirerek yine 2 saat kadar bir sürede gidebilirsiniz.
Onca ihtişamlı tarih bina arasında, en basit ama sevimlisine tutuldum:)
2. Dresden ve Trezin Nazi Kampı Turu: Ben bu tura özellikle Trezin için katılmıştım. 105 Euro civarı pahalı bir turdu. Ancak gündüz turlarını içeren paketi aldığım için 75 Euro'ya geldi. Gezi boyunca ücret-kalite dengesi bakımından en çok düşündüğüm tur oldu. Ancak şunu söyleyebilirim kendim gitsem geçen zamanıma yanıyor olurdum. Özellikle kampa girdikten sonra size birileri bir şey anlatmıyorsa kampın hiç bir etkileyici tarafı yok. Burası en ''insancıl'' kampmış ancak yine de (tabi ki) rehber anlatımı ile mekanlar anlam kazanıyor, kazandıkça da insanı insanlıktan utandırıyor. Dresden'e gelirsek; Almanya'nın Saksonya eyaletinin başkenti ve Protestanlığın doğuş yerlerinden... İlgi çekici bir meydan ve görkemli binalar mevcut. Ancak asıl alışveriş bakımından uygun bir şehir (3 Avrupa şehrinden de daha ucuzdu, ancak ben fazla birşey almadım. Elekronik, cikolata vs almak istiyorsanız ve gezi planı da sizi cezbettiyse buradan alabilirsiniz, daha ucuzunu aramayın. Özellikle marketlerde çikolatalar 1-3 Euro (Gayet kaliteli, kutulu vs çikolatalardan bahsediyorum) ve ben heryerde bu civardadır sanarak almadım ve çok yanıldım:D
Bunun dışında gitmeseniz de olur, Prag'da dolaşır şehire doyarsınız diyebileceğim bir gezi oldu.
Bu iki ekstra geziyi alarak Prag turumu 3 günde tamamlam. Bu gezilerden kalan zamanda (hiç endişeniz olmasın fazlaca zaman kalıyor, şehrin altını üstüne gtirip, Charles Köprüsünden 3-5 kere geçip, tüm sokakları arşınlayabilirsiniz. Saat kulesinde saat başı yaşanan görsel şöleni de 1'den fazla kere izleyebilirsiniz arta kalan zamanda:D) sehri gezdim. Bu arada Prag tam da akşam gezmelik bir şehir,Budapeşte ve Viyana ise akşamları daha sakindi. Ben boş zamanlarımda bol bol kilise, katedral gezdim, kristal ve porselen aşığı olarak önce kendimi kaybettim sonra heryerde aynı şeyleri görüp kendime geldim:) Tur bizi Charles Koprüsü'nün öteki tarafında yer alan Prag Kalesi'ne götürmemiş olsa da yürüyerek gidip kaleyi fethettim, mutlaka gidilmesi gereken bir tarihi mekan olduğuna kanaat getirdim. Prag'da Cek Kronu kullanılmakta ve 50 Euro yaklasık 1200 Cek Kronuna denk gelmekte. Rehberiniz uyaracaktır ancak kendiniz giderseniz sakın fazla para bozdurmayın, 50 Euro fazla alısverıs yapmayı dusunmuyorsanız sıze 3 gun yetecektır. Aynı zamanda 3-5 yere sorun... 50 euro ya sırasıyla
800-1000-1200 kron veren 3 yere 10 dakıka ıcerısnde gırınce 2 kere uyarmak ıstedım. Döviz bürosundan çıkarken peşinize paranızı bozmayı teklif eden tipler takılırsa da kaçın:D
Ve 3 gün sonrasında Viyana'ya geçtik; geçerken yolda Habsburg hanedanlığını dinledik, Avrupa köylerinden geçtik, yeşili gördük büyülendik. Viyana'ya ulaşınca bir baktik şehir yine tarih dolu. Ancak Prag kadar etkileyici gelmedi nedense... Opera Binası, hanedanlık sarayları, müzeler şehrin bir bölümünü kuşatmış. Müzeler arasından müze seçtik,serbest zamanımızda Hanedanlık Hazineleri müzesini gezdik. Şahane eserlerin, giysilerin, mücevherlerin sergilendiği bu müzeyi gezmek 2 saati alıyor nerdeyse. Girmeden kulaklık alırsanız ve var olan dillerden birini biliyorsanız çok daha keyifli bir gezi olacağına şüphe yok. Turdaki diğer turistler arasında Efes Müzesi, Sisi Müzesi gibi çeşitli müzelere gidenler de vardı ve hepsi ayrı etkilenmişti. Buradan da anlaşılıyor ki Viyana'da müze gezmek ve sarayların içini görmek için en az 5 güne ihtiyaç var. Şehirden her ne kadar çok etkilenmesem de ve küçük Türkiye denilebilecek kadar Türk nüfus barındıran bu şehri fazlaca pahalı bulsam da sırf müze ve saray gezmek için yeniden gitmek istemekteyim. Viyana'dan kısa notlara gelince;
1. Viyana Ormanları Gezisi: Ekstra turlar içinde yer alan bu tura katıldım. Once bir madene gittik ve dünyanın en büyük yer altı göllerinden birini gördük, beğendik... Sonrasında Alplerin arasından Heidi kıvamında şen ve güleç bir edayla Habsburg hanedanın çapkın oğlunun sevgilisiyle takıldığı Av Köşkü'nü ziyaret ettik. mevcut durumda rahibelerin inzivaya çekildiği bu günah yuvası:D ve alp dağları manzaralı havası görülmeye değer. (Ancak ne kadar değer bunu hiç sormayın, gezi boyunca ben de kendime sordum. Giderseniz keyif alırsınız gitmesseniz müze gezebilir Belvedere ya da Schönbrunn Sarayı'nı doyasıya gezebilirsiniz. Son durak ise Baden, yani Bethooven'ın 9. senfonisini tamamladığı küçük kasaba. Bethooven evi ziyarete açık ancak biz gittiğimizde restorasyon vardı. Ankara'lı tiyatro severler geçen sezon Akün'de sahnelenen 33 Varyasyon adlı tiyatro eserinden bu şehrihatırlayacaktır :D Ben hatırladım pek bir hoşnut kaldım. Bizim turda rehber bizi Schönburnn'a da götürdü, 45 dakikada ancak bahçesinde bir tur atabildik. Sarayın içine tıpkı Dolmabahçe'deki gibi saray rehberlerinin düzenlediği turlarla girilebilmekte ve bu turlara katılabilmek için turist yoğun zamanlarda bazen yarım gün beklenmekteymiş. Schönburnn'u görenin ise, bir minyatür niteliğinde olan Belvedere'ye gitmesine gerek yokmuş efendim:D
2. Viyana'da Şinitzel: Evet yenmelidir ancak genelde domuz etinden yapıldığı bilgisi kulaklara küpe olmalıdır. Figlmüller en ünlü restoran ve kaliteli hizmet alınamak isteniyor, keyifle oturalım deniliyorsa buradan uzak durulmalıdır. Biraz ilerisinde de aynı kalitede şinitzel yenilecek yerler mevcut. Ben şinitzel yemedim sevgli okuyucular. Domuz ile tavuk şinitzeli aynı yağda kızarttıkları konusunda rehberimiz bilgi vermişti. Bir kaç restorant dolaştım sordum ve ayrı kızartamayacakları cevabını aldım. Bu tip hassasiyeti olanlar için bir dip not olabilir :D
3. Mozart Cikolatası Sorunsalı: Buraya kadar gelmişken eşe dosta ikram için alalım dedik ancak bu çikolatalar ole çok da lezzetli sayılmaz. Almanya turuna katılırsanız mutlaka oradan alın, daha ucuz. Viyana'dan alacaklar için ise ufak bir tavsiye; marketlerde 1-4 euro arası daha ucuz... O kocaman cikolatacıların büyüsünden kaçıp markete koşup aynı marka çikolataları alabilirsiniz. Sisi çikolatası vs tarzı başka ürünler de var, deneyebilirsiniz...
4. Viyana'da Kahve ve Pasta İkilisi: Pek çok yerde görebileceğiniz Aida pastanelerine girmeyin, biz girdik hata ettik. Kalitesiz pastalar, kaba garsonlar, ye de kalk diyen bakışlar hatta doğrudan sözler ile taciz edilmek mümkün. Biz yan masalarda yaşanan tacizlere şahid olarak erken kalktık, işkenceden kurtulduk :D Buradan dondurma alıp dolaşırken yiyebilirsiniz ancak katiyen oturmayın derim :D
5. Viyana'da Ulaşım: Yine Prag gibi kontrolsüz bir ulaşım ücretlendirmesi var... Kimse bizler dışında kart okutmuyor ya da almıyor... En azından 2 gün boyunca ben rastlamadım.
6. Viyana'da Opera: Evet turumuz opera gecesi de düzenliyordu. katılmadık ve kendimiz bir operaya gidip dinlemek istedik. Tur 55 Euro alıyordu biz 15 Euro'ya dahi temsiller bulabildik. Viyana'da heryerde turistik opera temsilleri sergilenmekte... Parktan, saraya, saray bahçesine farklı organizasyonlar mevcut ve yollardaki Mozart kıyafetli gencler de bilet satmakta. Bir nokta var ve ben bu konuyu fazlaca onemsedim: kimler bu operaların sanatçıları? Satan gence kalırsa unlu kişiler, bana kalırsa sadece ogrencı ya da amatorler... Yıne de Vıyana'da opera dınleyım derseniz ekstra turlardan satın almak yerıne kendı biletinizi sokaktan temin edin derim. Opera Binası önündeki o komik kıyafetli gençler size yardımcı olacaktır. Ve pazarlık etmeyi unutmayın... Benim almayı planladığım bilet 39'dan 25'e oradan da 15 Euro'ya kadar 5 dakika içinde düştü :D
Viyana'dan ayrılıp Budapeşte'ye geçerken Bratislava'ya uğradık. Avrupa normları gereği dinlenmesi gerek söförümüz dinlenirken biz küçük ama sevimli şehri dolaştık, sevdik. Bir ufak cafede kahve içtik dinlendik. O meşhur kanalizasyondan çıkan adam heykelini gördük, eğlendik... Sonra rehberimiz Cengiz Bey'den bu heykelin sadece bir röntgenci olan kanalizasyon işçisine ait olduğunu öğrendik. Adamlar ne saçma şeyler uydurup turistlik hale getiriyor diye şaşırdık...
Budapeşte'den ise bu uzayıp giden yazıda kısaca bahsedecek olursam ilk iki (hatta Slovakya ve Almanya ile birlikte 4) ülkeden sonra hayal kırıklığı yarattı, ta ki gece görene kadar. Oldukça bakımsız kalmış eserler, binaların hali ve sokakların köstebek yuvasına çevrilmiş delik deşik durumu insanı şehirden soğutsa da Estergon gezisi ve gezi içerisinde yer alan Rönesans yemeği ile kendimize geldik.
Estergon'a Estergon marşlarıyla bizi çıkartan rehberimizle birlikte burada yer alan kiliseyi gezdik. Bir dönem Osmanlı himayesinde olan kale görülmeye değer. Bir kiliseyi rehberli ve rehbersiz gezmek dahi o kadar farklıymış ki, bir kere daha iyi ki bu tura da katıldık dedik. Sonrasında Rönesans atmosferiyle dekore edilmiş restorantta yediğimiz ceylan çorbası şahaneydi... Beraberinde gelen acı sos, elma suyu, testilerde şaraplar vs.. akabinde ikram edilen et ve tatlı cidden ziyafet oldu bizler için... Tur sirketleri akşamlar için de eğlenceli organizasyonlar yapmış, ancak hiç birine gitmedik. Hangisine katılalım derseniz Çigan gecesi ve Ortaçağ gecesi oldukça tavsiye edildi katılanlarca, elçiye zeval olmaz :D
.JPG)
Şehri tek başınıza gezecekseniz bu bölgeyi, parlemento binasını ve balıkçılar burcunu görmeden gitmeyin derim. Bunun dışında son derece kısa ve Taksim'in yarısı kadar bir sokakta yürümek dışında yapılacak bir şey yok. Tuna nehri tekne turuna ise sehire dair iyi şeyler hatırlamak istiyorsanız mutlaka katılın derim.Biz turun organizasyonuna katıldık ve kişi başı 25 euro verdik, bile bile lades dedik... Legenda adlı tur teknelerine bindirildik ve kulaklıklarımızı takarak şahane bir anlatımla Tuna'nın dilinden Budapeşte'yi dinledik. Budapeşte ışıklandırması görülmeye değer... Dünyanın en iyi ışıklandırılan 2. şehriymiş yanılmıyorsam, bu gezi bir görsel şölendi ve kendimiz katılsaydık öğrenci15 euro, yetişkin 20 euro ücret ödeyerek daha uyguna getirebilirdik. Ancak son günün yorgunluğu ile ondan da vazgeçtik. Marriott otel'in hemen arkasındaki yoldan karşıya geçip iskeleden aşağı indiğinizde bu tekneler için bilet alabilirsiniz.
Sonuç olarak; eğlendim, yoruldum, öğrendim sevgili takipçiler... Orta Avrupa, tarihi, görsel güzelliği ve benim açımdan özellikle de Sovyet dönemi ve bu dönemin 1989 sonrasına yansımasını görme açısından çok keyifli idi. Ülkeleri pasaport dahi göstermeden, mahalleler arasında yolculuk eder gibi geçmenin verdiği özgürlük hissi, tarihi bir kalemde yeniden okumanın verdiği zamanlar arası yolculuk ve daha nicesi bu gezinin tatlı tebessüm bırakan noktaları...
Aklıma şimdilik gelenler bunlar... Sorularınızı seve seve yanıtlar, yazıda da aklıma gelen noktalarda düzeltmeler-eklemeler yaparım sevgili takipçiler... Bu gezi süresince aldığım üç- beş ufak kozmetiği de sizlerle paylaşacağım en kısa zamanda... Sizlere iyi gezmeler :D
Sevgiler...
M.